dolanmaca, belgelemece, ifşa etmece!

bıdı bıdı bıdı....

18 Kasım 2010 Perşembe

Sapkın bir mekanın ayna'sından "kriz"e bakıp "taktik" çıkarmak

GİRİŞ:

Bu makalede amaç Luis Diaz’ın “The Everyday and ‘Other’ Spaces: Low Rise-High Density Housing Estates in Camden” makalesinde tartıştığı temel kavramlar aracılığıyla farklı bir bağlam üzerinden yeni ilişkiler kurmak olacaktır. Diaz makalesinde Foucault’nun heterotopya kavramını, de Certeau’nun gündelik hayat kavramıyla birlikte ele alarak sosyal konut projeleri üzerinden farklı bir mekansal okuma yapar. Bu okuma esnasında heterotopya’nın tanımından yorumladığı “damgalama/ désigner” kavramıyla sosyal konut projelerinin ötekileştirici yönüne dikkat çekerken bir yandan da her yönüyle planlanmış bu projelerin gündelik hayat eylemleriyle geçirdiği dönüşümü irdeler. Bu bağlamda sosyal konut ötekileşmiş bir grubun toplumsal normlara geçişinin mekanı olurken kendisi de daimi bir geçiş süreci içerisindedir(1). Bu kavramları Türkiye’den bazı örnekler üzerinden tartışmak hem bilindik mekanlara farklı bir gözle bakmak açısından hem de yapılan tartışmaları başka bir coğrafyanın koşullarında genişletmek açısından faydalı olacaktır. tartışma Diaz’ın makalesindeki gibi sosyal konut kavramı üzerinden değil, İstanbul’da konut açığına bizzat bireylerin ürettiği bir “çözüm” olan gecekondu mahallesi kavramı üzerinden yapılacaktır. Bir gecekondu mahallesi ve kentsel dönüşüme “maruz” kalmış bir gecekondu mahallesi halkının yeni yerleşimi arasında yapılan karşılaştırmalar makalenin temelini oluşturacaktır.

Seçilen örneklerden ilki “apartkondulaşma” sürecine henüz yenik düşmemiş, kullanım değeri odaklı gecekondulaşmanın hala gözlenebildiği bir yer olan Fatih Sultan Mehmet mahallesidir. Bu mahalle öteki ve iktidar arasındaki gerilimi anlamak açısından önemli bir mekandır. De Certeau’nun deyimiyle “zayıf” olan ile iktidar bu mekanda eşzamanlı var olurlar (2). Bir yandan kentin ve toplumun normlarına aykırı bir yaşamın sürdüğü bir mekan olarak aslında bir sapkınlık mekanıyken kendi içinde yaşadığı gerilimler ve hayatta kalma çabalarıyla bir kriz mekanıdır. Bu açıdan Foucault’nun ayna metaforu bu mahallede mekansal bir gerçeklik bulur (3). Planlanmış olana tamamen ters bir kendiliğinden oluşmuşlukla bu mahalle gündelik hayatın kendini özgürce mekansallaştırabildiği bir yer olarak da yorumlanabilir.

Üzerinde tartışılacak ikinci örnek ise bir kentsel dönüşüm projesinin ürünü olan TOKİ Bezirganbahçe toplu konutlarıdır. Bu konutlar tam da Diaz’ın bahsettiği ıslah edilmek ve normalleşitirilmek üzere seçilmiş grupların bir mekanda homojenleştirilme çabasını örnekler(4). Bezirganbahçe konutları kırsal ile kentli olan alışkanlıkların ve farklı kimliklerin çatıştığı bir kriz mekanına dönüşmüştür. Yapılış aşamasında vurgulanan “sosyal içerme” amacı sembolik bir düzeyde kalmış, gerçekleşen sadece yeni bir ötekileştirme durumu olmuştur. Bu örnekte gördüğümüz durum de Certeau’nun strateji kavramıyla açıklanabilecek bir durumdur (5). Ehlileştirilmesi gereken bir grubun tüm gündelik hayat pratiklerinden kopartılıp yeni taktikler geliştiremeyecekleri gözetimli ve kontrollü bir ortama yerleştirilmesi söz konusudur. Bu proje Diaz’ın heterotopya tanımında vurguladığı “désignér” yani damgalama durumuna da iyi bir örnek teşkil eder (6). Proje gerçekleşmeden önce yapılan yıkım haberleri bile bu konutlarda kimlerin oturacağını topluma duyurmuştur. Bazı gazeteler bu yıkımları “terorist grupların ve yasadışı örgütlerin odaklarının yokedilmesi” olarak lanse etmiştir bile (7). Bu durumda yeni konutlarına taşınanlar zaten “damgalanmış” olarak bir mekanda bir araya getitilmiş insanlardır. Konutlara taşınan grupların kendi içlerindeki gerilimler de düşünülürse bu proje çok katmanlı bir heterotopya mekanı olarak tanımlanabilir. Kriz ve sapkınlık kendi taktiklerini geliştirebilecekleri bir mekandan alınmış gözetlenen, kontrollü yeni bir kriz mekanına yerleştirilmiştir.

Bu örneklerin irdelenmesi kenti ve dinamiklerini anlamak açısından çok önemlidir. Gecekondu olgusuna “modernist” ve tepeden inme bir tavırla temizlenmesi gereken bir mekan olarak bakmaktansa potansiyellerini anlamaya çalışmak kentin geleceği açısından daha verimli sonuçlar doğurabilir. Makalenin de amacı bu mekanları heterotopya ve gündelik mekan kavramları üzerinden okuyarak genel geçerin dışında bir bakış açısı oluşturmaktır. Belki de gecekondu Kuhn’un kriz anı olarak nitelendirdiği (8) o yaratıcı durum ya da Deleuze’ün hayatın gücü olarak tanımladığı “problem” yaratma halidir (9). Bu potansiyeli keşfetmiş olan Oda Projesi grubunun gecekondu kavramına getirdiği yeni açılımlar da bahsedilen farklı okumanın “olasılığı”na bir örnek olarak değinilmeye değerdir. Ayrıca Bilgi Üniversitesi Yüksek Lisans programında İhsan Bilgin ve Mehmet Kütükçüoğlu 2008 güz döneminde öğrencileriyle beraber Karanfilköy kentsel dönüşüm projesi üzerine çalışırkan de bu olgunun potansiyellerinden bahsetmiştir. Bu iki örnek belirtildiği gibi farklı bir bakış açısını ve kentsel okumayı mümkün kılmak açısından önemlidir.

Gündelik yaşamın gücü, Taktikler ve Fatih Sultan Mehmet Mahallesi:

Fatih Sultan Mehmet Mahallesi (Küçük Armutlu)

Fatih Sultan Mehmet mahallesi İstanbul Sarıyer belediyesi sınırlarında henüz apartmanlaşmamış, müstakil, bahçeli kullanım değer odaklı bir gecekondu oluşumunun varlığını sürdürdüğü bir mahalledir. “Küçük Armutlu” olarak da bilinen bu mahalle “kentleşme” olgusunun baskısına rağmen kırsal bir hayat düzenin kentin merkezi bir noktasında hızlı bir “modernleşmeyle” eşzamanlı ve yanyana durduğu bir mekandır. Oğuz ışık’ın “Değişen toplum/mekan kavrayışları: Mekanın politikleşmesi, politikanın mekansallaşması” makalesinde belirttiği kent mekanında konut alanları vasıtasıyla ötekileşme durumuna iyi bir örnektir (10). Bu mekan toplumun gözünde bir grup işgalcinin alanı olarak görülürken mahalle sakinleri içinse bir kent hayatına tutunma alanıdır. Tipik bir sapkınlık/kriz mekanı olma durumu burada da söz konusudur. Mahalle’ye bir yabancı olarak girmek kriz ve gerilim ortamını anlamak için yeterli bir deneyimdir. Herkesin yeni gelene tedirgin bakışlarla baktığı, “ne amaçla geldin?” gibi sorular yönelttiği bu mekanda fotoğraf çekerken kızgın bir kalabalık tarafından çevrelenmek an meselesidir. Kente kalıcı varlığını asla kabul ettirememenin yarattığı gerginlik bu mekanda bir paranoya hali yaratmıştır. Toplumun bu geçicilik/geçiş mekanı algısına rağmen mahalle gündelik hayatın kente rağmen kendini ortaya koyan bir manifestosudur.

“Stratijelere kıyasla ... bir mülkiyetin var olmamasıyla nitelenen hesaplı eyleme taktik adını veriyorum. Öyle ki dışardakiler kümesinin hiçbir sınırlandırması bu eyleme hiçbir koşulda özerklik sağlayamaz. Taktik mekan olarak sadece ötekinin m

ekanını kullanır. Bu nedenle yabancı bir gücün yasalarıyla düzenlenmiş haliyle kendisine dayatılan alanda oyununu kurmak zorundadır (11).”

Michel de Certeau

De Certeau’nun da belirttiği gibi ötekinin mekanı aslında kendisine dayatılan bir mekandır ve bu mekanda var olmak için taktikler geliştirmek zorunludur. Gecekondu kavramı da kentte bir barınak bulma çabasının belki de başka bir fırsat olsa tercih edilmeyecek olan zoraki çözümüdür. Bu çözüm apartmanlaşsa dahi “apartkondu” olarak anılmış, kendini toplum gözünde meşrulaştıramamıştır. Bu meşrulaşamama durumunun yasal çerçevelerde ve kent mekanın adil paylaşımı bağlamında haklı bir duruşu olsa da gecekondu kavramını kendisini ortaya çıkaran bağlamı düşünmeden “tek suçlu” ilan etmek yanlı bir görüş olacaktır. Sonuçta bu mahalle “ötekinin mekanı” olarak kendi oyununu kurmuş, kentte varolmaya yönelik pratikler geliştirmiştir. Fiziksel mekan da bu bağlamda şekillenmiş kentli bir mekan olmanın normlarından uzak ne kent ne kırsal olabilen melez, arada-derede bir kurgu ortaya çıkarmıştır. Kentin belki de en “kentli” bölgesi olan Maslağa kalka otobüsleriyle mahalle bir yandan kentin bir parçası olurken bahçelerinde ekilen sebze-meyveleriyle kırsalı “kentin göbeğine taşımıştır”. Bu durumda mahallenin ötekiliği aynen Foucault’nun heterotopya kavramında da belirttiği gibi karşıtının varlığıyla tanımlanmıştır (12). Maslağın steril gökdelenlerinden bakınca burası “kente yakışmayan” bir sapkınlık mekanıdır. Aslında bu kırsal ile kent arasında kalmışlık durumu tam da gündelik hayata dair yaratılan taktiklerden belki de en önemlisinde takabül eder. Dışardan bakan “kentli” göze göre kent hayatına adapte olamamak olan bu durum tam aksine kent hayatında var olabilmenin vazgeçilmez bir yoludur. Çoğunlukla düzenli bir gelire sahip olmayan gecekonducunun bahçesinde yetişen sebze-meyve onu kentin zor koşullarında “aç kalmaktan” koruyan bir mekanizmadır. Sonuç olarak bizim heteropya olarak tanımladığımız durum tam da gündelik hayatın gücünden kaynaklanan bir durumdur.

kaynak: kişisel arşiv

mahallenin “kamusal” mekanı kırsal yaşam biçimlerinin kent mekanında yeniden üretildiği mekanlara dönüşmüştür

Bu mahalleyle ilgili bir başka aykırı olma durumu da içinde barındırdığı cemevi olarak görülebilir. Nüfusu genel olarak alevi vatandaşlardan oluşan Küçük Armutlu başka bir enformel durumla toplumun normlarına aykırı bir tavır içinde bulunmaktadır. Ayrcıa mahalle ölüm oruçları ve devrimci direnişlerle de adından sıkça söz ettirmektedir.

http://alperturgutkaralama.blogspot.com/

mahallede bulunan cemevi toplumda marjinal bir duruş sergileyen bir çok kişinin cenazesine de tanık olmuş

Güven Arif Sargın heterotopya üzerine yazdığı “Sapkın Mekanlar” makalesinde “ötekinin karşı yeri” tanımlamasını kullanır. Küçük Armutlu neresinden baksak ötekidir ve karşı-yerdir.

“...Üstelik bu karşı-yer’in, salt egemene başat bir duruşu imlemesi gerekmez; olayların kendiliğindenliği (planlama ve tasarlama erkinde ters düşmeyi göze alarak), egemene tecavüz edebilme beceri ve cesareti (bazen bunu sosyal-mekansal bir oyuna dönüştürerek), “karşı-duruş” un egemenle, gündelik hayat aracılığıyla kurduğu almaşık ilişki yüzlerini açığa vurması açısından çok önemlidir (13). ”

Güven Arif Sargın


Karşı duruşunu sergilemeye hapishanelerdeki işkenceyi protesto amaçlı bir ölüm orucunda Küçük Armutlu’da başlayan Engin Ceber bu mücadele uğrunda hayatını kaybetmiştir.

Yukarda belirtildiği gibi Küçük Armutlu egemen olana gündelik hayatın gücüyle direnmeye çalışmaktadır. Mahallenin girişindeki polis karakolu bu mahallenin bir “direniş mekanı” olduğunu onaylar niteliktedir. Hazırda bekleye panzerler ve yüksek tellerle çevrilmiş olması kentin “normal” mekanlarında görmeye alışık olmadığımız bir durumdur ve bizi bir “karşı-yere” geldiğimize dair uyarır niteliktedir. Mahalle her ne kadar ötekileşmiş ve damgalanmış olsa da gerek kentin zor ekonomik koşullarına gerek toplumun ve egemen gücün baskılarına karşı kendi dinamiklerini yaratmış ve de Certeau’nun taktik kavramını mekansallaştırmıştır (14).

*Makalenin Küçük Armutlu’yla ilgili kısmına bir not olarak geziler esnasında yapılan görüşmelerden birini biraz da Deleuze’ün “common sense” ve “opinion” olarak bahsettiği kavramlara ithafen aktarmak istiyorum. Fotoğraf çekilmesinden ötürü yaşanan “yıkıma mı geldiniz” gerilimi esnasında 60 yaşlarında bir bayan grubu basın mensubu sanarak sesini duyurmak içgüdüsüyle belki de haykırıyor;

“biz buralara daha Etiler yokken geldik! Şuarada bir karış toprak bir de evimiz var. Cebimize giren para belli nasıl ev alalım! Bizimle uğraşacağınıza villalarla falan uğraşın! Benim de dedem şehit oldu bu ülke için bu toprak için, bu kadar da mı hakkım yok!”

Aslında bir mimar gözüyle gecekondu kavramını çok farklı nedenlerden ötürü olumsuzlamam beklense de bu isyan insanın mesleki tavrını zorlayan bir haklıklığa da sahip değil mi? “Opinion” kelimesinin hakimin ileri sürdüğü fikir olarak da tanımlanabiliyor olmasının ve sağduyu denen şeyin aslında ne kadar “sağduyu” olduğunun sorgulanması için belki de önemli bir an.

Egemen gücün Mekansallaşması, Stratejiler ve TOKİ Bezirganbahçe Toplu Konutları:

TOKİ Bezirganbahçe Toplu Konutları

1970’lerin sonlarına doğru kurulan Tepeüstü ve 1980’lerin sonlarına doğru kurulan Ayazma Küçükçekmece Belediyesi sınırları içerisinde yeralan kentin “gelişmeye açık” bir bölgesinde yer alan iki gecekondu mahallesidir. Havaalanının varlığı ve son yıllarda yapılan Olimpiyat stadı bu alandaki önemli yapılardı ve son olarak da Ken Yeang’ın kazandığı kentsel dönüşüm projesi aslında Küçükçekmece’nin gelecekte nasıl bir yer olarak şekillendirilmek istendiğine dair güçlü ipuçları verimektedir. Son olarak da “Boshophrus City” gibi büyük yatırımların bölgeyi seçmeye başlamasıyla resim daha da netleşiyor (http://www.bosphoruscity.com.tr ). Ayfer Bartu Candan ve Biray Kolluoğlu’nun “Emerging Spaces of neoliberalism: A gated town and a public housing project in İstanbul” makalelerinde de belirttikleri gibi İstanbul hızla neo-liberal ekonominin şekillendirdiği bir kente dönüşüyor belediye kanunlarındaki düzenlemelerle belediyenin süreki genişletilen yetkileri de bu süreci hızlandıran bir rol oynamıştır(15) . Bu koşullarda Küçükçekmece kentin “istenmeyenlerinden” temzilenmesi gereken bir konuma gelmiştir. Kentin genelinde gördüğümüz bu imaj düzeltme ve temizleme girişimleri bahsedilen gecekondu mahalleleri için diğer bir çok bölgeye göre daha kolay gerçekleşmiştir. Ayazma ve Tepeüstü gecekondu mahalleleri yıkılarak mahalle sakinleri TOKİ’nin inşa ettiği “sosyal” konutlara yerleştirilmişlerdir.

Bezirganbahçe Toplu konutları egemen gücün uyguladığı startejileri ve bu stratejilerin “zayıf” olanın gündelik yaşamına etkisini tartışmak için çok önemli bir mekan. Mahallelerin yıkım sürecinden insanların yeni yapılan toplu konuta yerleştirilmesi ve sonrasına uzanan zamanda egemen güç kendini doğrulamak ve bu istenmeyen “öteki” grubu ehlileştirmek için çeşitli yollar izliyor. Öncelikle yıkım sürecinin meşrulaştırılmasından başlamak gerekirse Küçükçekmece belediye başkanı Aziz Yeniay halka karşı yaptığı her işin hesabını veren bir tavırla hazırladığı kentsel dönüşüm sunumunda neden Ayazma ve Tepeüstü sorusunu cevaplamaktadır;

http://www.gyoder.org.tr

Bu sunumda belirtilen “gelir seviyesi düşük bir sosyal çöküntü alanı” ibaresi aslında Bartu ve Kırlı’nın “stigmatizing topographic lexicon” olarak kavramsallaştırdığı bir ötekileştirme ve damgalama sürecinin ilk adımıdır (16). Sadece fiziksel koşulların kötülüğü değil aynı zamanda oarada yaşayanların da ekonomik ve sosyal olarak “kötü” oluşu vurgulanmıştır. Bu durum basın tarafından da güçlendirilmekte Ayazma ve Tepeüstü sakinleri sadece işgalci olmaktan daha öte bir öteki olarak tanımlanmaktadır (17).

Zaman, 18 Mayıs, 2008

Sürecin bu kısmı daha çok politik ve sosyolojik olsa da projenin gerçekleşmesiyle beraber mekansal boyuta da ulaşmıştır. Bezirganbahçe Toplu konutları “dönüştürücü” gücün mekana dair gündelik pratikleri kontrol altına aldığı panoptik bir mekana dönüşmüştür. Sonuçta Sargın’ın da belirttiği gibi bu mekan egemen için düzeneğin kollandığı bir mekana dönüşmüştür (18). Fakat bu mekanda daha önce tartışılan gecekondu mahallesinden farklı olarak sapkının, ötekinin egemenle çatışması bastırılmıştır.

TOKİ Bezirganbahçe Toplu Konutları

İnşa edilen toplu konutlar aslında Diaz’ın makalesinde belirttiği savaş sonrası yüksek blokları çağrıştıran bir görünüme sahiptir. Görünümden öte sahip oldukları başka bir ortak nokta ise mekanın yabancılaştırma, fiziksel ve sosyal bozulma etkileri göstermesi durumudur. Bu projede Diaz’ın da sorguladığı mekan ve sosyal pratikler arası etkileşim kendini açıkça göstermektedir. Buraya taşınan eski gecekondu sakinleri herşeyden önce kendiliğinden gelişmiş olan bir çok “hayatta kalma” taktiğinden mahrum kalmışlardır (19). Küçük Armutlu’daki insanları kentte tutunma yöntemlerinden biri olan sebze-meyve ekme eylemi bu projenin sınırları dahilinde kesinlikle yasaktır. Bu projenin amacı sakinlerini “modern bir kentli” yapmak olduğu için kırsalı çağrıştıracak her türlü pratik gecekondularla beraber yıkılmıştır. “planlanmış” açık alanlar genelde kullanılamayan anlamsız boşluklara dönüşmüşlerdir çünkü buralarında kuralları bellidir. Çimlere oturmak, bahçede halay çekmek, top oynamak yasaktır ve açık alanlar daimi denetim altında tutulmaktadır. Bu durumda bireylerin kendi mekansal pratiklerini geliştirme ihtimalleri olabildiğince kısıtlanmış hayatları “planlanmıştır”. Aslında dünyanın birçok yerinde çok sert eleştirilere maruz kamlış bir konut tipolojisinin İstanbul’da bir “paradigma” muamelesi görerek yüceltilmesi de ayrı bir tartışma noktasıdır.

Projelendirme süreci öncesinde halkın ihtiyaçlarını belirlemeye yönelik yapılan anketler fiziksel mekanda hiçbir karşılık bulamadığı için insanlar tamamen yabancı oldukları bir çevrede yaşamak zorunda bırakılmışlardır. Projenin ekonomik boyutu da oldukça sorunlu olmakla birlikte makalenin konsusu dahilinde kalmak amacıyla bu konuya girmeyeceğim.

Kentin ekonomisyle baş etme taktiği olan ekme-biçme eyleminin yasaklanmasının yanı sıra toplumun kimlik olarak da “ötekisi” olan bir grubun sosyalleşme bağlarını da olanaksız kılan bu mekan insanları dairelerine kapatmıştır (20).

Kentsel dönüşüm projesi olmaktan öte “apartmanda yaşamayı öğretme projesi”ne dönüşen bu toplu konutlar mekan-insan-eylem arasındaki yaratıcı ilişkiyi koparmış kullanılmayan açık alanların, dairelerine kapanmış insanların yaşadığı bir “öteki” mekana dönüşmüştür.

Gündelik hayatın gücüne sahip olmayan bireyler mekanda örgütlenme gücünden de yoksun oldukları için her türlü saldırıya açık hale gelmişler, gerek etnik kökenleri gerek alıştıkları yaşam biçimi dolayısıyla sık sık taciz edilmişlerdir (21).

Sonuç olarak bireyin gündelik hayatı üzerindeki otoritesi azaldıkça mekanı şekillendirme gücü de azalmıştır. Mekanıyla etkileşim kuramayn insanın toplumsallığı, sosyalliği de yokolmuş aslında eskiden bayıdaki örneklerde görülmüş olan olumsuz tablo Bezirganbahçe’de yeniden üretilmiştir; yabancılaşma, fiziksel bozulma ve sosyal bozukluk (22).

Kriz ve “Problem”in Potansiyeli: Farklı bir okuma mümkün mü?

2003 yılında 8. İstanbul Bienali kapsamına Oda Projesi adlı grubun düzenlediği atölye çalışması kenti gecekondu kavramı üzerinden oldukça yaratıcı bir okumaya tabi tutar. Sorgulanan soru hep öteki olmuş gecekondunun kent mekanına dair sorunları çözmekte bir araç olabilme ihtimalidir.

“Oda Projesi kentle olan ilişkisinde, gündelik hayatın kenti nasıl şekillendirdiği ile ilgilenir… Proje, gecekondu yapımı fikri üzerinden, İstanbul gibi kentlerin organize edilmesinde gündelik hayatın baskın olduğunu ve bundan kaçınmak yerine kenti bu kendiliğinden oluşumlar üzerinden okumak ve değerlendirmek ister…. Gündelik hayatın düzenlemesinde farklı katmanlardan gelen her bireyin yaşama biçimleri üzerine kendi farklı davranış ve direniş biçimlerini öne çıkartma önerisi projeyi oluşturur(23).”

Bu proje kapsamında hedeflenen “damgalanmış” bir dar gelirli sınıf ya da etnik kimlik değildir. Fikir toplumun tüm katmanlarına seslenir ve kendilerine sunulan mekanla yetinmeme, gündelik hayatlarına göre mekanlarını belirleme vaadinde bulnur. Atölye çalışmasında gecekondu inşa etmiş biri olan Mustafa Tetik kendi gecekondusunun yapım süreci üzerinden proje kapsamında gecekondu inşa etmeyi öğretir (24).

Oda projesinin yaptığı sağduyu ve “opinion” kavramlarının dışına çıkıp gecekonduya potansiyelleri olan bir kriz mekanı, yaratıcı bir problem anı olarak bakmasıdır. Gecekondu olgusuna şu ana kadar yakıştırılan “terör mekanı”, “varoş”, “işgal arsası” gibi ötekileştirici tanımlarla yaklaşmaktan biran olsun vazgeçen grup durumun içinde barındırdığı gizi keşfetmeye çalışmıştır; gündelik hayatın pratikleriyle mekansal olanın buluşması. Çok steril orta sınıf mekanlarımızın çoğunda belki de bulamadığımız bir esneklik sunan bu mekan modernite projesinin istediği gibi değil sakinlerinin ihtiyaç duyduğu gibi bir hayatın mekanı oluyor aslında.

Bu noktada tüm kentin gecekondu olması tabi ki arzu edilecek bir durum değil ama mimar ve plancıların bu olguya farklı bir gözle bakması gerekiyor.

“Türkiye, modernleşme sürecinin kendine özgü fenomenlerinden olan gecekondu konusunda çok önemli bir fırsatı 50 yıldır heba etti hep. Bir biçimde dönüşecekleri başından belli olan bu bölgelerin değişimini, mimarlığın ve planlamanın başrolü oynayacağı disiplinlerarası motivasyonlarla yönetemedi. (25).”

İhsan Bilgin

Oda projesinin yanı sıra Bilgi Üniversitesi öğretim görevlilerinden İhsan Bilgin ve Mehmet Kütükçüoğlu da bu potansiyeli bir öğrenci projesi aracılığıyla ortaya çıkarmaya çalışmıştır. Bu projelerde bir gecekondu mahallesi olarak yapılaşan Karanfilköy üzerinde yapılan okumalarla yerleşmenin dinamikleri anlaşılmaya çalışılmış ve varolanın izleri takip edilerek yeni bir tasarım anlayışı üretilmiştir.

Yelda Gin / ARCH 501 Öğrenci Projeleri / Mehmet Kütükçüoğlu-İhsan Bilgin Grubu



Sinem Serap Duran / ARCH 501 Öğrenci Projeleri / Mehmet Kütükçüoğlu-İhsan Bilgin Grubu

SONUÇ:

Kuşkusuz işe yaramadığı bir çok kez görülmüş kentsel pratikleri sırf “modern hayatın imajına” daha uygun diye terkrar tekrar üretmek ya da sürekli olumsuzlananı yıkıp yerine yenisini, bambaşkasını yapmak kent mekanı açısından çok yıkıcı ve olumsuz bir süreçtir. Christopher Alexander’ın Sustainability and Morphogenesis: The Birth of a Living World” makalesinde vurguladığı gibi var olanı anlamak, gerek sosyal gerek fiziksel açıdan sürekliliği sağlamak çok önemlidir (26). Varolan gecekondu mahalleleri fiziksel sürdürülebilirlik açısından sorun teşkil etse de özellikler sosyal pratikler açısından irdelenmesi faydalı mekanlardır. Bu durumda egemen güçlerin gözünden bakmaktanda biraz öteki taraftan bakmak, problemlerden kaçıp net tanımlamalar yapmaktansa konumumuzu muğlaklaştırmak kenti daha iyi anlamamızı ve İhsan Bilgin’in de “gecikmiş farkındalık” diye nitelendirdiği durumu bundan sonrası için “ tam zamanında farkındalığa çevirmemizi sağlayacaktır.

NOTLAR:

  1. DIAZ, LUIS; 2005, “The Everday and ‘Other’ Spaces: Low Rise-High Density Housing Estates in Camden” in EAAE Conference on The Rise of Heterotopia.
    Public Space and the Architecture of the Everyday in a Post-Civil Society
    Leuven, Belgium
  2. DE CERTEAU, MICHEL; 1980, Gündelik Hayatın Keşfi-1, Dost Kitabevi Yayınları, 2008, Ankara
  3. FOUCAULT, MICHEL; 1967, Of Other Spaces
  4. DIAZ, LUIS; 2005, “The Everday and ‘Other’ Spaces: Low Rise-High Density Housing Estates in Camden” in EAAE Conference on The Rise of Heterotopia.
    Public Space and the Architecture of the Everyday in a Post-Civil Society
    Leuven, Belgium
  5. DE CERTEAU, MICHEL; 1980, Gündelik Hayatın Keşfi-1, Dost Kitabevi Yayınları, 2008, Ankara
  6. DIAZ, LUIS; 2005, “The Everday and ‘Other’ Spaces: Low Rise-High Density Housing Estates in Camden” in EAAE Conference on The Rise of Heterotopia.
    Public Space and the Architecture of the Everyday in a Post-Civil Society
    Leuven, Belgium
  7. “Kentsel Dönüşüm Projeleri, Suç Örgütlerinin Sığınaklarını Yok Ediyor” ,Zaman, 18 Mayıs 2008
  8. KUHN, THOMAS; 1962, Bilimsel Devrimlerin Yapısı, Kırmızı Yayınları,2008, İstanbul
  9. COLEBROOK, C.; 2006, “Why Deleuze?”, “Key Ideas/Power of Thinking” in A Guide for the Perplexed, Continuum International Publishing Group,
  10. IŞIK, OĞUZ; 1994, Değişen Toplum/Mekan Kavrayışları: Mekanın politikleşmesi, politikanın mekansallaşması, Toplum ve Bilim, 64-65, 7-35.
  11. DE CERTEAU, MICHEL; 1980, Gündelik Hayatın Keşfi-1, Dost Kitabevi Yayınları, 2008, Ankara
  12. FOUCAULT, MICHEL; 1967, Of Other Spaces
  13. SARGIN,A. GÜVEN; “Sapkın Mekanlar” in "Annex (Gazette for the İstanbul 2003 Biennale)", , (2003), s.1-2.
  14. DE CERTEAU, MICHEL; 1980, Gündelik Hayatın Keşfi-1, Dost Kitabevi Yayınları, 2008, Ankara
  15. CANDAN,A.B., KOLOĞLU, B., “Emerging spaces of neoliberalism: A gated town and a public housing project in İstanbul” in New Perspective on Turkey, no.39 (2008):5-4
  16. ibid.
  17. “Kentsel Dönüşüm Projeleri, Suç Örgütlerinin Sığınaklarını Yok Ediyor” ,Zaman, 18 Mayıs 2008
  18. SARGIN,A. GÜVEN; “Sapkın Mekanlar” in "Annex (Gazette for the İstanbul 2003 Biennale)", , (2003), s.1-2.
  19. CANDAN,A.B., KOLOĞLU, B., “Emerging spaces of neoliberalism: A gated town and a public housing project in İstanbul” in New Perspective on Turkey, no.39 (2008):5-4
  20. ibid.
  21. ibid.
  22. DIAZ, LUIS; 2005, “The Everday and ‘Other’ Spaces: Low Rise-High Density Housing Estates in Camden” in EAAE Conference on The Rise of Heterotopia.
    Public Space and the Architecture of the Everyday in a Post-Civil Society
    Leuven, Belgium
  23. http://www.odaprojesi.org/103/103.html
  24. ibid.
  25. http://mimarlik.bilgi.edu.tr/pages/student.asp?id=17&r=4%2F4%2F2008+6%3A47%3A14+PM&typ=0
  26. ALEXANDER, C.; 2004, “Sustainability and Morphogenesis: The Birth of a Living World” in Schumacher Lecture, Brtisol

2 yorum:

  1. makalenizi çok başarılı bulduğumu belirtmek istedim. hatta sizi tanımak ve bir seminere davet etmek de isteriz. ilgilenirseniz: m.c.yalcintan@gmail.com
    Murat Cemal Yalçıntan

    YanıtlaSil
  2. çok teşekkür ederim yorumunuz için:)

    YanıtlaSil